Oyun Teorisi Ekseninde Sultan II. Abdülhamid
İngiltere ve Rusya’nın farklı stratejiler izlerken aynı baskın stratejide buluşmaları hem iç hem de dış etkenlere bağlıdır. İç etkenlerde özellikle İngiliz iktidarının el değiştirmesi gelmektedir. Dış etkenlerin en büyüğü ise Sultan II. Abdülhamid Han’dır.

19. yüzyılın son çeyreğinde dünyanın siyasi, sosyal, ekonomik dengeleri; aktörlerin çıkarlarına göre değişkenlik göstermektedir. Dünya savaşlarına doğru gidilen süreçte kutuplaşmaların, parametrelerin hemen hemen her yıl değiştiği bir denklemde tek bir eşitlik söz konusuydu. Osmanlı’nın paylaşılması. Hasta adam olarak nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu’nun sürekli azalan mütekabiliyet gücü Avrupalı aktörlerin dikkatlerini bölgeye iyice çevrilmesini sağlıyordu. Esas olarak Rusları ve İngilizleri baş aktörler olarak görebiliriz. Daha sonra bu iki aktörün elini kuvvetlendirecek küçük aktörleri diğer bir deyişle yan rolleri izledikleri politikalar neticesinde bu baş aktörler ile ilişkilendirerek ‘’ Oyun Teorisi’’ modellemesi yapabiliriz.
İçindekiler
1.Oyun Teorisi Nedir?
Siyasi modellemeyi yapmadan önce oyun teorisinin genel kurallarını ve bu konuya uygulanabilirlik düzeyini belirlemek gerekir.
Oyun Teorisi ilk olarak 1838 yılında Augustin Cournot tarafından ortaya konulmuştur, 1928 yılında John von Neumann; Minmaks Kuramını geliştirmiş ve 1944 yılında Neumann ve Morgenstern tarafından Oyunlar Kuramı ve İktisadi Davranış adlı kitapla biçim almıştır. Daha sonraki yıllarda John Nash kurama bazı eklentiler yapmıştır.1
İktisat alanında yaygın olarak kullanılan bu metot son yıllarda felsefe ve uluslararası ilişkiler bilimlerinde de kullanılmaya başlamıştır. Oyun teorisinde ortada belirli bir çıkar durmaktadır. Ve bu çıkarı elde etmeye çalışan iki kişi vardır (iktisattaki karşılığı oligopol piyasa) . Bu iki kişi de ortadaki pastayı bölmeden kendileri yemek istemektedir. Bunun için iki kişi de pastayı alabilmek için stratejik davranmak zorundadır, kendilerine strateji belirleyen kişiler buna uygun olarak davranırlar ve birbirlerinin stratejilerinden habersizdirler. Örneğin pasta meselesinden gidersek; iki kişi de aynı anda yönelip pasta için kavga ederlerse galip gelen pasta için çok daha büyük fedakârlıklara girmiş olacaktır. İkisi de bekler ve harekete geçmezse pastayı alamadan bayatlayacaktır. Birinin diğerinden önce harekete geçip pastayı alması bu örnekte baskın strateji adını alır. Fakat oyun her zaman sıfır toplamlı olmaz. İki kişinin ortak bir paydada buluşması yani dengeye gelmesiyle taraflar kendileri için en iyiyi almasalar da hiç alamadıkları duruma göre karlı çıkmaktadırlar.
19.yüzyıl siyasi, sosyal ve ekonomik dengeleriyle oyun kuramı arasındaki ilişkiye gelince; 2 kişi olarak belirlenen aktörler Rusya ve İngiltere’dir.
Pasta olarak tabir edilen ise Osmanlı’dır. Yüzyılın son çeyreğinde yapılan anlaşmalara, kurulan ittifaklara bakıldığında kendi çıkarlarını korumak için stratejik davranmaktadırlar. İngilizlerin istihbarat çalışmaları, Rusların içe kapanık bir toplum olması; bilgiyi asimetrik bir hale getirmektedir. Daha sonra bu aktörler kendileri için en iyi olmasa da iyiyi alabilmek için aynı ittifak grubu içinde yer alıp 1.Dünya Savaşı’na girmişlerdir.
2. 19.yüzyıl Siyasi, Ekonomik ve Toplumsal Yapısı
Dünyada tarım çağlarından 19,yüzyıla kadar nüfusta belirli dalgalanmalar görülüyor olsa bile 19.yüzyıldaki nüfus artışı bir ilktir. Endüstrileşmenin getirdiği pamuklu yıkanabilir ürünlerin sağlıklı olması sıradan insanların bile bunları kullanabilmesi ortalama insan ömrünü uzatmıştır. Buna bağlı olarak dünya nüfusu yüzyıl içinde neredeyse iki katına çıkarak 978 milyondan 1 milyar 678 milyona yükselmiştir. Daha önce kıtlıklara yol açan nüfus artışları yeni kıtaya göç ve zirai alanda yeniliklerin artmasıyla engellenmiştir.2
Sanayii devriminin etkileri iyicene görülmeye başlamıştır. Ülkeler sanayi devi İngiltere’yle aradaki farkı kapatmak için çeşitli yollar denemektedirler. Bu yolların birisi eğitimdir. Aydınlanma teorisi ve Sanayi devrimi pratiğinin birleştirilmesi için devletler bu yüzyılda kendi sanayileri için gerekli mühendis okulları açmışlardır.
Sanayileşme hamlelerinin bir handikabı olarak enerji ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Enerji üretimi için yatırımlar yapılmaya başlanmış ‘’yetmediği zaman’’ dışarıda aramak gibi bir saldırgan çözüm yoluna başvurulmuştur. Enerji ihtiyacını karşılamak ve sanayii hamlelerini yapmak için Avrupalı ülkeler sömürgecilik faaliyetlerini daha başka bir boyuta çıkarmışlardır. Kıta Avrupası’ndaki devletçi gelenek saldırgan müdahaleler ile birleşip ulus – devlet kavramının kabuklarından sıyrılmasına yol açmış ve modern dünya temellerinin ortaya atılmasını sağlamıştır.
Devletler ülke içinde hammadde taşımak için sanayinin getirdiği olanakları kullanmış ve ülkelerinin dört bir yanını demiryollarıyla çevirmiştir. Herkesin kendi çıkarlarını düşündüğü bir ortamda tabi ki tek bir dengeden söz edilemez. Özellikle yüzyılın son çeyreğinde Prusya ve İtalya’nın dünya sahnesine çıkması ve ikinci sanayi devrimi olarak adlandırılan döneme girilmesi olmayan dengeleri bir kez daha su üstüne çıkarmıştır. Yapılan anlaşmalar incelenecek olursa;
1879 Alman – Avusturya İttifakı (Rusya’ya karşı)
– 1881 Üç İmparator Anlaşması ( Almanya – Avusturya – Rusya), Avusturya – Sırp Gizli Anlaşması
– 1882 Üçlü İttifak ( Almanya – Avusturya-İtalya)
– 1883 Romanya – Avusturya-Almanya İttifakı
– 1884 Üç imparator anlaşması uzatıldı
– 1885 İngiliz- İtalyan Kızıldeniz İşbirliği
– 1885-1890 Bütün Avrupa’nın katıldığı Afrika’yı paylaşma anlaşmaları
– 1886 Üç imparator anlaşmasını Çar uzatmadı.
– 1887 Akdeniz’de İngiltere – İtalya ittifakı, İtalya-İspanya – Avusturya ittifakı (Fransa’ya karşı)
– 1888 Almanya – Rusya Anlaşması ( İstanbul’u Ruslara bırakan Anlaşma)
– 1893 Fransa –Rusya Anlaşması
– Avusturya- Rusya Anlaşması ( Balkanlar için)
– 1898 Alman – İslam yakınlaşması ve İngiltere’nin Ruslara yaklaşması
– 1900 İngiltere- Almanya Anlaşması ( Çin için)
– 1902 Fransa – İtalya İttifakı, Japonya – İngiltere İttifakı
– 1905 Almanya – Fransa Anlaşması Fas için
– 1907 İngiltere – Rus anlaşması3
Görüldüğü üzere ittifaklar yıl içinde bile değişebilmektedir. Çıkar çatışmasının en iyi resmi olarak bu kronolojik sıraya bakmak yeterli olacaktır.
İki aktör olarak Rusya ve İngiltere girdikleri ittifakları şekillendirmektedir. 19.yüzyılda Osmanlı’nın bulunduğu konum bu hassas ilişkiler için çok önemliydi. Osmanlı; kuzey-güney uzantısında Rusların Akdeniz’e inmesini engelleyen bir set durumundaydı. Set gün geçtikçe sallanıyor ve güç kaybediyordu. İngiltere için ise bu set hayati bir önemdeydi. Rusların Akdeniz’e inmesi demek İngiltere’nin Hindistan başta olmak üzere çoğu sömürgesiyle bağlantısının kesilmesi demekti. Ve oyun Kuramı dahilinde iki aktörün bu setle ilgili stratejilerini tanımlaya başlayabiliriz.
3.İngiltere’nin Stratejileri ve Hamleleri
Sanayii devrimini gerçekleştirip emperyalist politikaların peşini bırakmayan İngiltere ; Osmanlı’nın zayıflamasını kullanmaya çalışan Ruslara karşı Osmanlı’yı ayakta tutmaya çalışıyordu. Rusların sıcak denizlere inmesi İngiltere’nin sömürge yollarına nüfuz etme olasılığı, Hindistan gibi bir sömürgesini kaybetme riski İngiltere’yi ister istemez hasta adamla dirsek temasına zorluyordu. Fakat İngiltere özellikle 93 Harbi olarak nitelendirilen 1877-78 Osmanlı- Rus savaşı sonrası bu politikada başarılı olamayacağını düşünmeye başladı.
İngiltere’de orduda ve bürokraside oyun teorisinin iki stratejisini belirleyen görüşler etrafında bir bölünmüşlük görülmektedir. Sultan II. Abdülhamid tahta çıktığında İngiltere’de hakim olan görüş Toryler ve 1880 ‘de başa gelen Whigler.
Toryler ; İngiltere’de Disraeli’nin öncülüğünü yaptığı muhafazakar kanattır. Ve Muhafazakarlar tabiri caizse tam anlamıyla Rus karşıtıydı. Rusların kendilerini tehdit ettiğini ve dünya siyasetinde Rusya’yı engellemek için her şeyi ( başta Osmanlı olmak üzere) kullanmak istiyorlardı. Osmanlı ile ilişkileri iyi olan elçi Layard’da bu politikanın bir parçası olarak görülüyordu. Sorunların barışçıl yoldan çözülmesi ( tabiki İngiltere lehine) taraftarıydılar.
Whigler ; İngiltere’de 1880 yılına kadar muhalefeti daha sonra da iktidarı oluşturan liberal gruptu. Osmanlı’nın Müslüman olduğunu ve yüzyıllardır Avrupa’daki Türk egemenliğine bir son verilmesi gerektiğini düşünüyordu. Osmanlı’yı yıkmak için Ruslarla işbirliği yapılmalıydı. 1870’lerin trendi olan ‘’Türkler Avrupa’dan sürülmeli’’ ve ‘’Türkler Hıristiyanları katlediyor’’ söylemleri ile Rusya’ya yakınlaşmaya çalışıyordu.
Buna göre İngiltere’nin stratejileri Rusya’nın karşısında olup kazanmasını engelleyerek kazanmak ve Rusya’nın yanında olarak Rusya’nın kazanmasına izin vererek kazanmaktır.
4.Rusya’nın Stratejileri ve Hamleleri
Rusya içine daha kapalı bir toplum yapısı ve uyguladığı basın sansürüyle ayrı bir yerde duruyordu. Ulusçuluk akımlarını bu kadar destekleyip de bu kadar zararlı olan bir devlet belki de yoktur. 1877-78 Osmanlı Savaşı’nı kazandıktan sonra Ruslar daha temkinli bir yapıya büründüler. Balkan uluslarını Panslavizm politikası gereği sürekli desteklemiş fakat elleri bomboş kalmıştı. Savaşı yenmesine rağmen Berlin Anlaşmasından da İngiltere’ye göre daha az karlı çıkıyordu. Bu çerçevede Rusya’nın hamlelerini şöyle belirleyebiliriz; Çar ve Ordu mensupları.
Çar ; Balkanlarda ettikleri tecrübeden temkinli ve yavaş yavaş Avrupa’nın diğer devletlerinin dikkatini çekmeden hatta aynı safta yer alarak ilerlemeci bir politikaya bürünmüştü ve bunu güdüyordu. Ordu ise ; Panslavizmin ateşli taraftarıydı ve bunu sürekli dile getiriyordu. Rus olmayanı Ruslaştırma politikası gereği İngiltere’ye açıkça meydan okuyordu. Hatta ordu tarafından bastırılan broşürlere göre Rusya bir baskınla İstanbul’u almaya hazır olduğu mesajını veriyordu4. Ermenistan konunda bölgenin tamamını alıp Akdeniz’e inmeyi planlayan grup Osmanlı’nın karşısında bir yer alıyordu.
5. Stratejileri kaydıran Bir Adam: Sultan II. Abdülhamid
Tipik bir patrimonyal monarşi yönetimi olan Osmanlı İmparatorluğu’nda karizmatik liderler daha farklı algılanır ve kararlar alınırken tek elde kristalize olurlar. Dönemin basını hakkında çalışan Orhan Koloğlu’nun çalışmalarına baktığımız zaman hedefin Osmanlı Devleti değil bizzat sultanın kendisi olduğunu görüyoruz. Sultan kendi karakterinde dağılan otoriter sultan anlayışını yeniden pekiştirmiş görünmektedir. Kişisel karakteri veya çeşitli çevrelerce farklı yönlere çekilmek istenen iç meselelerdeki tutumu bu makalenin sınırları dışında kaldığından, Sultan II. Abdülhamid’in Rusya ve İngiltere’nin stratejilerini değiştirecek dış politikaları burada kullanılacaktır.
İngiltere’nin stratejilerini etkileyen en büyük Osmanlı hamlesi halifelik makamının etkili bir şekilde kullanılmasıdır. İttihad-ı İslam veya diğer adıyla Panislamizm politikasıyla birlikte halifeliği siyasi bir kurum olarak kullanan Sultan; Balkanlardaki acı deneyimi tekrar yaşamamak için, milliyetçiliklerin etkisini azaltmak gayesiyle halifeliği ortak bir payda olarak görüyordu.5
Hindistan başta olmak üzere bir çok önemli sömürge de hilafet makamı yoluyla sultanın nüfuz gücü artıyordu. Bu durum İngiltere’nin Gladstonecu bakış açısıyla birleşince; İngiltere hilafet makamının kökenlerine inerek çeşitli teoriler geliştirmeye başlamıştır. Osmanlı hilafetinin meşruiyetini Araplar başta olmak üzere diğer halkların gözünde düşürmek istiyordu. Sultan siyasi politikası gereği Arap nüfusun fazla olduğu vilayetleri birinci sınıf vilayet ilan etmiş, Ortadoğu’daki eski limanları tamir ettirmiş, bakımsız camii ve yolları yeniletmiştir. Demiryolları aracılığıyla Araplar arasındaki iletişimi ve ulaşımı kolaylaştırmıştır.6 Siyasi yapının eskiye nazaran düzene girmesi ekonomik alt yapıda İngiltere’nin çıkarlarına ters düşmüştür.
Bir diğer sembolik etken ise Hicaz Demiryolu projesidir. Projenin altında yatan siyasi etmen Müslümanlarda birlik ve yardımlaşma duygusunu pekiştirmek sultanın elini Avrupalı kuvvetlere karşı güçlendirme çabasıdır. Yine Osmanlı himayesi altında Osmanlı coğrafi sınırlarını muhafaza etme yani içeriyi fethetme girişimidir.7 Hindistan, Cava, Kuzey Afrika gibi yerlerin yanı sıra Rusya hakimiyeti altındaki Müslüman nüfusları etkileme çabası Rusların stratejilerini İngiltere lehine kaymasında bir etkendir. Balkanlarda ve Osmanlı’nın doğusunda Hıristiyan toplulukları bahane ederek Osmanlı iç meselelerine karışan Rusya, Osmanlı’nın bu hamlelerini tehlikeli bulmaktadır.
Rusya’nın yayılmacı etkisiyle tedirgin olan sadece Osmanlı değildi. Japonya da Rusya ile sürekli bir çatışma halindeydi. Sultanın Rusya ile yüzyıllardır çatışan iki devletin dostluğunu belirtmesi,Japon elçilerin ve Prensin sultana takdim ettiği devlet nişanının hiçbir nişan kabul etmeyen sultan tarafından kabul edilmesi yakınlaşmayı gözler önüne sermektedir.8 Osmanlı – Japonya yakınlaşması oyunda İngiltere – Rusya yakınlaşmasını ve stratejilerini ortak daha az kazanç yoluna çevirmelerine neden olan bir diğer etmendir.
Osmanlı’nın Avrupa’da yüz yıllardır müttefiki olan Fransa ile ilişkilerinin bozulması yeni bir müttefik arayışını doğuruyordu. Bu çerçevede Osmanlı’nın müttefiki 1871 de siyasi bağımsızlığını kazanan Almanya olmuştur. Sürekli olarak denge siyaseti izleyen Osmanlı devleti Avrupalı devletlerin tabiri caizse nabzına göre şerbet vermiştir. Fakat Almanya ve İtalya’nın dünya sahnesine çıkması bir türlü var olamayan dengeleri iyice Osmanlı aleyhine etkilemiştir. Avrupa içinde Almanya; Osmanlı’dan daha büyük bir tehlike olarak görülmüş ve Rus – İngiltere yakınlaşmasını bir adım daha öne çıkarmıştır9.1.Dünya Savaşı’na giden süreçte İngiltere ve Rusya teori çerçevesinde baskın stratejilerini daha az kazanç ama ortak kazanç yönünde belirlemişler. Almanya tehlikesine karşı müttefik olma ve Hasta Adamı öldürüp paylaşma konusunda mutabık kalmışlardır. İngiltere Osmanlıyla ilişkilerini negatif bir tutumla sürdürmüş ve daha önce yukarıda belirttiğimiz ilişkileri iyi olan elçi Layard’ı görevden almıştır. Geri kalan yan rolleri her ikisi de önemsememiştir ( SykesPicout gizli anlaşmasında Ermenilere ilişkin bir karar yoktur) . Osmanlı’yı Balkanlardan sürüp Hıristiyan birliği yönündeki eğilimler güç kazanmıştır. İngiliz Whig stratejisi ve Rus Çar stratejisinin çakıştığı yerde Nash dengesi oluşmuştur diyebiliriz.
Sonuç Yerine!
Oyun Teorisinin iktisadi alandan çıkıp siyasi alanda kullanılması günümüzde yaygınlaşmaya başlamıştır. Günün stratejilerini belirlemek için bir çok devlet özellikle nükleer alanda bu metodu kullanmaktadır. Nükleer krizlerin benzer etkisini 19.yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı paylaşılması, Türklerin Asya’ya sürülmesi konusu yaratmıştır. Ve Oyun Teorisine uygulanabilir bir yapı çıkmıştır. İngiltere ve Rusya’nın farklı stratejiler izlerken aynı baskın stratejide buluşmaları hem iç hem de dış etkenlere bağlıdır. İç etkenlerde özellikle İngiliz iktidarının el değiştirmesi gelmektedir. Dış etkenlerin en büyüğü ise Sultan II. Abdülhamid Han’dır. Siyasi bir alt yapı kattığı dini politikasıyla Osmanlı bütünlüğünü korumaya yönelik tedbirler almıştır. Ve iktisadi anlamda ülkesinin bağımsızlığı için çabalamıştır. Oyunda belirili bir grup (Whigler), belli bir ülke ( Almanya) stratejileri kaydırmış, dengeleri bozmuştur fakat oyunda bir adamın tek başına stratejileri birbirine yaklaştırması modern dünyada ender görülen bir olaydır.
Dipnotlar
1 Zeynel Dinler, İktisat Bilimine Giriş, Ekin Kitapevi, Bursa 2006, s. 242-244
2 Tevfik Güran, İktisat Tarihi, Der Yayınları, İstanbul 2011, 1.Baskı s. 148
3 Orhan Koloğlu, Avrupa’nın Kıskacında Abdülhamit, İletişim Yayınları,1.baskı, İstanbul 1998, s.53. Daha detaylı olarak anlaşmaların nedenleri, içerikleri için bkz ; Oral Sander, Siyasi Tarih, Ankara, İmge Yayınevi, Kasım 2011
4 Orhan Koloğlu a.g.e s.24
5 Namık Sinan Turan, Hilafetin Tarihsel Gelişimi ve Kaldırılması, Altın Kitaplar Yayınevi, 1.baskı, İstanbul 2004, s.84
6 Adil Baktıaya, Osmanlı Suriye’sinde Arapçılığın Doğuşu, Bengi Yayınevi,1.baskı, Nisan 2009,s.54
7 Namık Sinan Turan, II. Abdülhamit’in İttihad-ı İslam Siyasetinin Propaganda Ögesi Olarak Hicaz Demiryolu Ciepo 6.Ara Dönem Sempozyumu 14-17 Nisan 2011, Uşak
8 Namık Sinan Turan II. Abdülhamit Diplomasisinin Uzakdoğu Asya Misyonu www.academia.edu/6119783/II.Abdılhamid_Diplomasisinin_Uzakdoğu-Asya_Misyonu Erişim tarihi 12.04.2014
9 Rıfat Üçarol, Siyasi Tarih (1789-2012), Der Yayınevi, 9.Baskı, İstanbul 2013, s.5