Türkiye’nin öğretmenlerine vefasını gösterdiği bir gün olmaktan öteye gitmeyen 24 Kasım 2015 bir milat oldu. 24 Kasım’ı milat yapan şey bir Türk F-16’sının Suriye sınırını aşan SU-24 tipi Rus uçağını düşürmesiydi.
Sanki o gün düğmeye basılmış gibi her şey birden hızlandı. Rus lider Putin öfkelendi; ABD Başkanı Obama “Türkiye haklı” dedi. NATO “Orası bir NATO sınırı” dedi ve Türkiye’yi korumak için yola çıktı.
Batı ülkeleri arka arkaya parlamentolarından karar çıkarttı, silahlı güçlerini bölgeye gönderdi.
Almanya ilk kez Ortadoğu’ya asker, uçak ve deniz gücü gönderme kararı aldı. Oysa İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ordu kurması bile yasaktı.
Putin öfkesinden öyle naralar patlattı ki, gürültüsünden ne yaptığını biz anlayamadık. Lakin birileri “yandınız, Ruslar sizi bitirecek” diye bize bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Hele biri “O Putin KGB’de yetişti; şimdi Erdoğan yandı” filan diyordu.
Meğer Putin “Sizden domates almayacağım” diyormuş.
Buna karşılık bize ne önerilse beğenirsiniz?
“Suriye sınırına duvar örün!”
Putin’in domates restini Suriye sınırına duvarla karşılık veren Ankara!
Domates Suriye’de mi yetişiyor ki, Rusya’nın gönlünü almak için oraya duvar örüyoruz?
Rusya’nın olmasa da birilerinin gönlünü almak için oraya duvar ördüğümüz doğru.
4 m yüksekliğinde 35 km uzunluğunda olacak. Beton blokların imalatı tamamlandı bile.
Kilis Valisi Süleyman Tapsız duvarın örüldüğü sınır noktasından bildirdi. Çalışmalar çekilen fotoğrafla ölümsüzleşti.
Önce modüler duvar tamamlanacak, ardından aydınlatma ve kafes teller çekilecek ve nihayet kamera sistemleri konacak. İnşa edilecek güvenlik kuleleri de sisteme entegre edilecek. Nasıl bir entegre sistem ise?
Sinan Çetin’in bir filmi vardı. Propaganda. 1950’lilerde Suriye sınırına nasıl tel örgü çekildiğini anlatan. Sonra da “yasak kardeşim” diyordu düğünde, cenazede, harmanda birbirlerine gidip gelen akrabalara: “Geçemezsiniz; yasak!”
NATO’nun icadıydı o tel örgüler. İsrail’in hatırına çekildi o zamanlar. Filistinlileri öldürsün, toprağından rahat atsın diye. Türkiye, gidemesin, yetişemesin, görmesin, işitmesin, unutsun gitsin demişlerdi...
Başarmışlardı... Gidememiş, yetişememiş, görememiş, işitememişti... Handiyse unutup gitmişti oraları... Şam’ı, Beyrut’u, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, Filistin’i, Gazze’yi, Sina’yı, Hicazı...
Bir süredir bir hafıza toparlanması var Ankara’da... Bir şeyler canlanmaya başladı, gönülde, ruhta, tende, dimağda...
El ayak oralara gider oldu; gönle, akla bir şeyler düşmeye başladı; bir kıpraşma var.
O heyecanların, o kıpraşmaların bir hazırlık aşamasına geldiğinin işaretiydi o düşürülen Rus uçağı.
Bayır Bucak, Türkmen Dağı filan derken birden canlanıveren bir Çanakkale Ruhu... Delirtti herkesi...
Ne varsa, alayı yola düştü... İncirlik almadı... Doğu Akdeniz’e taştılar... İngilizler unuttukları Kıbrıs’taki üssü hatırladılar...
16 bin IŞİD hedefi vurmuşlar...
Vurmadan önce IŞİD’in 30 bin militanı bile yoktu. Şimdi 134 bin militanı var.
Rusya IŞİD’e yol açıyor, muhalefeti vuruyor.
NATO İncirlik ve Doğu Akdeniz’e geliyor.
Türkiye duvar örüyor! 27 km varmış IŞİD’in olduğu yer, öncelikle orayı kapatacakmış!..
O duvar... O duvarın ne işi var orada?
Celal KAZDAĞLI